Kars İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Âşık Hıfzı, Recep Hıfzı



           Recep Hıfzı Kars’ın Kars'ın Kağızman ilçesinde 1893 yılının Recep ayında doğar. Adını doğduğu aydan alır. Babası “Kıla/kula-sarı” takma adı ile bilinen Yakup’un oğlu Ağadede, anası Sona’dır. Toprakkale mahallesindeki medreseye başlar. Toprakkale mahallesi medresesinin hocası olan Hasankaleli Hafız Lütfü Efendi’den hafızlık icazeti alır.  On iki yaşında zamanın medrese geleneğine uyan genç Recep, Pifikli Nakşibendi Şeyhi Yusuf Hoca’dan “El alarak” Nakşibendi tarikatine girer. Recep, medreseyi bitirip hafızlık yaptığı sıralarda, ayrıca mahalledeki gençlere ve çocuklara özel Kuran kursları verir. Bu dönemlerde şiire merak saran genç hafız, çeşitli konularda şiirler yazmaya başlar.

 16 yaşlarına geldiğinde öğrencileri arasında bulunan komşuları Hamza’nın kızı Sona ile evlenir. “Hıfzı” mahlası ile güzel ve yanık deyişler söylemeğe yöneltir. Kağızman’ın kuzeyinde bulunan Şaban köyüne giderek imamlık yapmaya başlar. Bu köyde bir buçuk yıl imamlık yaptıktan sonra tekrar Kağızman’a döner.1918 yılında karısı Sona ölür, dört yaşındaki kızı Telli ile iki yaşındaki oğlu Haşim öksüz kalır. Hıfzı, Hüsniye adlı kızını da küçük yaşta kaybeder. 1918 yılı mart ayında, daha 25 yaşında, yüreği güzellik ve sevgiyle dolu olan genç şair, Doğu Anadolu’da zulmün ve hıyanetin en korkuncunu ortaya koyan Ermeni çeteleri tarafından elleri bağlı olarak süngülenir. Mezarı Kağızman’da bulunan şehitliktedir.

Hıfzı’nın bugün bilinen elli kadar şiiri bulunmaktadır. Hece ölçüsünün 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla yazdığı koşma, destan ve semaileri, şiir tekniği, uyak, ölçü ve anlam bakımından kusursuz denecek kadar güzeldir. Hıfzı, medrese öğrenimi görmüş ve hafızlık yapmış bir şairdir. Bu bağlamda dinî-tasavvufî konulara ve Arapçaya yakın olmasına karşın, şiirlerinde kullandığı dilin sadelik oranı, halk şiiri geleneğinde kullanılan oranın çok üzerindedir. Bu yüzden Hıfzı, açık ve duru söyleyişi ile çizdiği bir Anadolu kiliminin her nakışını ayrı bir renk ve sevgiyle işleyerek gözler önüne serer. Hıfzı’nın şiirlerinden, onun son derece ince, hassas bir ruh yapısına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Yaşamının ilk dönemlerinde tarikat dervişleri ve çevresinde bulunan âşıklarla ilişki kurar. Bu nedenle edebî kültürü ve terbiyesi âşık kahvehanelerinde ve tekkelerde gelişir. Ancak şiirlerinde medresenin ve tarikatin etkisi pek fazla görülmez.

Hıfzı’nın yanık sesiyle güzel türküler, deyişler söylemesi, mahalle komşusu ve “Ülfetin” hikâyesinin musannifi olan ünlü hikâye ustası Yusuf Sezai’nin dikkatini çeker. Hıfzı, Sezai ustadan saz ve söz öğrenmeğe başlar. Hıfzı, kendisinden önce yaşamış olan pek çok meslektaşını bir çok konuda geride bırakarak kendisini Karacaoğlan’a ulaştırmıştır. Özellikle doğa betimlemelerini Karacaoğlan kadar güzel işlemesini bilen bir âşık olarak dikkati çeker. Şairin yoğun duygular yaşadığı bu ilk gençlik yılları, Osmanlı İmparatorluğu’nun en zor dönemleridir: Birinci Dünya savaşının acı günleri, Doğu Anadolu’daki Türk-Rus savaşları, işgal güçlerinin baskı ve zulümleri, tutsaklık yılları, kırk yıllık kara günler, Ermeni çetelerinin savunmasız halka yaptığı her türlü zulüm ve işkence, Sarıkamış hareketinin kötü sonuçları... Nihayet Türk ordularının Doğu Anadolu’yu istilacı güçlerden temizlemesi. Bir yandan zafer türküleri, koçaklamalar söylenirken, bir yandan genç yaşta şehit düşen yiğitler, muradına eremeyen genç kızlar için ağıtlar, destanlar yakılıyordu. Bütün bu olaylar, genç şairin vicdanında derin izler bırakır, duygularını türkülere, destanlara döker. Gam, efkâr ve çile, yaşamı boyunca Hıfzı’nın yakasını bırakmaz. Hıfzı’nın döneminde yaşanan tarihî felâketler ve kendisinin yaşadığı acı olaylar üzerine etkili bir dille söylemiş olduğu destanları, ağıtları ve koşmaları halk üzerinde büyük etkiler bırakır. Bu şiirler, yüz yıllık bir zaman geçmiş olmasına karşın hâlâ etkisini ve canlılığını korur.